“Şu boğaz harbi nedir? var mı ki dünya da eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayasızca tehaşşüd (Toplanma) ki ufuklar kapalı!
Nerde- gösterdiği vahşetle “bu bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı,his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahpesi , yahut kafesi!. (Mehmet Akif -safahat-)”
Çanakkale savunması yahut diğer adıyla Boğaz harbi, Avrupalının “Hasta adam” dediği ve yıllardır savaş ve isyanlarla içteki ve dıştaki hainleri vasıtasıyla yıprattığı ve bunalttığı Osmanlıyı Anadolu dan Asya içlerine sürmenin ve bu yaşlı Osmanlı çınarını kökünden kesip parça parça paylaşmanın sahneye sürülmesidir.
Tarihler 1915 senesini gösterirken o zamanlar dünyanın en güçlü ülkelerinden İngiltere ve Fransa dünyanın dört bir yanından getirdiği sömürge askerleriyle Osmanlı topraklarına saldırmışlardır.
Getirdikleri sömürge askerleri arasında kimler yoktu ki;
Fransa ordusu ve Fransa’nın Afrika’daki sömürgelerinden topladığı askerler, Müslüman Senegalliler.
İngiliz güçleri ve safında çarpışan Avusturalya dan getirilen Anzak güçleri, Kanada’dan getirilen askerler, İskoçya, İrlanda, Araplar ve Yahudiler bile Çanakkale de İngiliz ordusu saflarında Osman lı’lara karşı savaşmışlardır. Bun dan dolayıdır ki Mehmet Akif şiirinde;
Eski dünya, yeni dünya, bütün akvamı beşer
Kaynıyor kum gibi tufan gibi mahşer mahşer
Yedi iklimi cihanın duruyor karşına da
Avusturalya ile beraber bakıyorsun Kanada
Çehreler başka, lisanlar deriler rengarenk;
Sade bir hadise var ortada; vahşetler denk.
Kimi Hindu, Kimi yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani , ta’una da züldür bu rezil istila!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-ki asil
Ne kadar gözdesi mevcut ise, hakkıyla sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızca sına.
Yıllardır çeşitli cephelerde yaptığı savaşlardan bitkin çıkmış, silahı yetersiz, topu tüfeği yetersiz, donanımı yetersiz, belki atacağı mermisi ve yiyeceği ekmeği bile bulunmayan Osmanlı askerinin karşısın da zamanın en güçlü donanması en yıkıcı topları olan, topu tüfeği bol cephane ve yiyeceği olan her şeyi mükemmel beş yüz bin kişiyi bulan bir ordu bulunuyordu.
Fransa nın ve İngiltere’nin yüzer bir kale yi andıran ve güçlü toplarla donatılan çok sayıdaki zırhlı savaş gemileri Çanakkale boğazına girip ateşlediği büyük çaplı toplarla etrafı cehenneme çeviriyordu.
Bu gelişmiş yüksek çaptaki ölüm kusan toplara Osmanlının her iki yakadaki az sayıdaki topları karşılık vermeye çalışıyordu.
İngiltere’nin ve Fransa’nın savaş gemileri ortalığı cehenneme çevirmesine rağmen Osmanlı askerinin direnci karşısında gemiler bir türlü Çanakkale boğazını aşıp hedefleri olan İstanbul’a ilerleyemiyorlardı.
Sonunda Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlara çarpan İngiltere’nin ve Fransa’nın batırılamaz dedikleri “Yüzer kale” gemiler birer birer Çanakkale’nin derin sularına gömülünce çareyi kara savaşlarına bağlayan bu istilacı güçler Müslüman türkün demir yumruğunu karada da yiyeceklerdi.
Osmanlı bütün güçlerini cepheye yollamıştı hatta üniversiteler ve liseler bile tatil edilip burada okuyan on beş yaşının üstü gençler cepheye sürülüyordu. Bu savaş Osmanlının Ölüm kalım savaşıydı.
Bu savaş yıllardır süren “Haçlı savaşının” son halkasını temsil ediyordu. Haçlılar (İngiltere ve Fransa) bu savaşı kazanacaklarından o kadar emindiler ki ele geçirdikleri İstanbul da harcayacakları paralarını bile basmış yanlarında getirmişlerdi. Halkı Hristiyan olan ülkeler de bu saldırı için kutlamalar yapılıyor ve kilisede dualar edilirken İslam alemi ise yaşlı gözlerle Allaha dua ederek Müslümanların bu son ordusuna Allahtan muzafferiyet diliyorlar dı.
Anadolu, Halep, Şam, Kudüs, Bosna, Arnavutluk, Azerbaycan, Lübnan, Kerkük, Bağdat gibi Osmanlı toprağının her köşesinden gelen gönüllüler cepheye koşuyor bu son Haçlı saldırısı karşısında cansiperane çarpışıyordu.
Bir milyona yakın Müslüman ve Haçlı Çanakkale’de bir ölüm kalım savaşına tutuşmuşlardı, yerine göre tüfek atışları yerine göre boğaz boğaza süngü harpleri yapılıyor bazı zamanlar iki siper arası beş metreye yaklaşıyordu. Bir taraf istila edecekleri topraklar için savaşırken bir taraf doğup büyüdükleri vatanlarını savunuyorlardı.
Bu savaş çok çetindi soğukta ve karda; açlık la, yokluk la silahsızlık la, cephanesizlik le, eski toplar la, Mavzerle ve süngülerle savaş makinası zırhlı gemilere, makinalı tüfeklere, uçaklara kafa tutmaktı.
Bu savaş aslında İman ve Küfrün savaşıydı, bu savaş istilacılarla vatanını savunanların savaşıydı, bu savaş; İman dolu yüreklerin çeliğe, baruta ve teknolojiye karşı bir savaşıydı.
Savaş o kadar şiddetli idi ki Mehmet Akif Merhum şiirinde şöyle belirtmiştir;
Ölüm indirmede gökler ölü püskürtmede yer;
O ne müdhiş tipidir; savrulur enkazı beşer
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş te o namert eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuşta açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ve sonunda İman bu rezil istilaya galip geldi, bunu İngiltere başbakanı Winston Churchill şöyle itiraf etmiştir;
“Anlamıyor musunuz biz Çanakkale de Türklerle değil Allah la Harb ettik ! Tabii ki yenildik”
Fransa ve İngiltere nin orduları deniz savaşlarında başarı elde edemeyip bir çok zırhlılarını kaybedince kara savaşlarına başlarlar ama orada da başarı elde edemeyince iki yüz elli bin askerini Çanakkale önlerinde kaybedip adeta “mağrur” halde geldikleri savaş meydanından “kuyruklarını kıstırıp” ülkelerine dönerler.
Evet!, Osmanlı vatanını savunmuş savaşı kazanmıştı ama iki yüz binden fazla vatan evladı şehit düşmüştür, binlerce çocuk babasız kalmış binlerce ana evlatsız kalmış yine binlerce kadın dul kalmıştır. Emperyalist devletlerin (Fransa, İngiltere) bu işgal hevesi yüzünden beş yüz bin genç ölmüştür. Önceki haçlı savaşlarında Selahaddin Eyyubi ve Sultan kılıç aslan ın kahramanca savaşıp haçlıları mağlup ettikleri gibi bu son haçlı savaşında da İslam aleminin direnmesiyle haçlıların hezimeti ile sonlanmıştır.
Vatan ve bayrak şairi Mehmet Akif bu kahramanları şöyle yüceltiyor;
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi
Sana dar gelmeyecek makberi kim kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem sığmazsın.
Hercü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap…
Seni ancak ebediyetler eder isdiab.
******
Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana
Yine de bir şey yapabildim diyemem hatırana
*****
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber
Sana kucağını açmış duruyor Peygamber.
Bu şanlı direnişin yıl dönümünde bu savaşta şehit olan kahraman dedelerimize Allah rahmet eylesin Şehadetlerini kabul eylesin. Bizler onların torunları olarak “Söz veriyoruz ki” bize emanet ettikleri bu mukaddes vatanı onlar gibi kanımızın son damlasına kadar koruyacağız, yine onlar gibi aç kalsak ta susuz ve silahsız kalsak ta yumruklarımızla ölene kadar bu emaneti koruyup bu topraklarda al yıldızlı hilali dalgalandırıp ezanı Muhammediye yi susturmayacağız.
Evet Mukaddes değerlerimiz üzerine “Söz veriyoruz”, Şehit ve Gazi Atalarımız, gözünüz arkada kalmasın.
******