Muhakkak her Anteplinin yolu bir şekilde ekmekçi dükkanına düşmüştür.

Aslında ekmekçiler her Anteplinin az buçuk akrabası ya da hısımı gibi bir şeydir.

Neden mi diye sorarsanız çünkü biz Antepliler altı yaşından başlayıp ölünceye kadar bu çilekeş ve cefa kar fırıncı esnafıyla içli dışlıyızdır.

Hemen hemen her mahallede olmazsa olmazlardandır fırın lar , hem tek başına da bir işe yaramazlar illaki bunların yanlarında bir kasap, bir de bakkal olmalıdır.

İşte bu üçlü (Fırın, Kasap ve Bakkal) her mahallede olması gereken üçü bir yerde altın gibidirler.

Mahalleli geriden bu üç esnafa gururla bakarken “ Eh kasap fırın bakkalda varmış bu mahallede oturulur” demekte haksız da değiller hani.

Bu fırınlar da neler yapılmaz ki;

Ekmek çeşidinden başlarsak; Tırnak lı, Kübban, Açık ekmek, Lavaş, Kaymak ekmeği, Mısır ekmek,Yağlı ekmek ve daha aklıma gelmeyen bir sürü ekmek çeşidinden başka tepsisini, sinisini kapan soluğu ekmekçide alırdı.

Bu tepsilerde mevsimine göre; Patlıcan kebabı, Soğan kebabı, Tavuk türlü, Et türlü, Güveç, Balık. Tatlılardan ise; Kadayıf, Şam tatlı, kurabiye, çeşitli kekler.

 Böreklerden ise;

Say saya bildiğin kadar, peynir böreği, lor böreği, ıspanak, zeytin böreği, daha akla gelmeyen börek çeşitleri hep bu çilekeş fırıncıların elinden geçerdi.

Yani Antep Hanımları evde yaptıkları envai çeşit yemeklerden başka fırıncılara da epey iş düşürürlerdi.

                                                    ********************

 

Benimde yeni taşındığım semtte bir fırın vardı fırının camekanındaki tabelada “Tabcı Hüseyin pide fırını yazıyordu ama mahalleli kısaca bu fırına “Tabcının fırını” derlerdi.

Bu fırında da diğer Klasik Antep fırınlarında olduğu gibi ekmek satışı yapan bir Kalledar, yumakları elleriyle vurarak açan ve “Tap Tap” diye ses çıkaran adına Tapcı denen bir çırak ve elle açılan hamura son şeklini tırnaklarıyla veren  bir tırnakçı ve birde fırından çıkan ekmeklerin arkasındaki unları elindeki süpürge ile süpüren fırından çıkan ekmekleri istif edip lahmacunları sayan, gelen tepsileri teslim alıp kaç saat sonra geleceğini söyleyip tepsilere tebeşirle isim yazan ve adına “Daraba şeerdi (Çırağı)” denilen on on iki yaşlarında bir çocuk bulunuyordu.

Fırındaki bu kadar elemanın içinde birisi vardı ki belki de fırının bel kemiği ve Lokomatif’i idi. Bu işletmenin en çok çile çeken kişisi olan sıcak fırının karşısında ömür tüketen fırıncısı idi.

İşte Mahallemizdeki fırının (Bence) en çok çilesini çeken ve özellikle yaz aylarında her gidişimde halime şükredip acıdığım bu adam aynı zamanda “Tapcı Hüseyin pide Fırını” nın sahibi Hüseyin amca idi.

Mahalleli ona büyük küçük herkes “Tabçı Hösün” derdi.

Tabçı Hüseyin altmışlı yaşlarını çoktan aşmış kirli sakallı, ağzından sigarası düşmeyen bu yüzden bıyıkları sararmış, fırının isi pisi üzerine bulaşmış bir adamdı. Hüseyin amca ilk  bakışta tanımayana asık suratlı öfkeli çalımlı bir adam gibi görünse de, insan onunla konuşup onu tanıdıkça Hüseyin amcanın pekte aksi bir adam olmadığı kanaatine varıyordu.

Gerçekten fırıncılık zor bir işti hele Antep yazının o Kırk dereceye varan sıcağında ocağın başında ha bire fırına kürek kürek ekmek atıp çıkarmak her babayiğidin karı değildi. Fırına gide gele bu Aksi ve sert görünüşlü adamla dost olmuştum, fırsat oldukça onunla birkaç laf ediyordum;

-Hüseyin amca bu işe kaç yaşında başladın?.

Hüseyin amca küreğe dizdiği hamurları hızlıca fırına sokup yine küreği hızlıca çekerek alnında biriken terleri kirli önlüğüne silerken bana cevap veriyordu;

-Başlamaz olaydım yeğenim! başlamaz olaydım!,

Ya altı ya da yedi yaşında küçük pazarda Memik dayının Fırınında Daraba şerdi olarak işe başladım. Niçin dersen fakirlikten, Babam yapıcı El altısı idi bazen iş olur bazen iş olmazdı eve az bir gelir gelsin diye beni Memik dayının fırınına çırak olarak verdi. İşte Memik usta bana az bir günlük verir birde eve giderken üç beş ekmek verirdi akşam kardeşlerim o ekmekleri beklerlerdi işte onunla gün geçirirdik, kışın da mangalımızı ateşsiz koymazdı.

Konuşmanı burasında bir sigara yakan Hüseyin amca küreğe dizdiği ekmekleri fırına atıp pişenleri çıkarıyor bazen de pişen tepsilere ve közlenecek patlıcanları kürekle çıkarıp kontrol ediyor pişenleri dışarı çıkarıp yerine yeni tepsileri fırına atıyor ve konuşmasına devam ediyordu;

-Yaşıtlarım ellerinde çanta temiz elbiselerle okula giderken ben ya Daraba da ekmek diziyordum ya odun taşıyor ya da kebapçılara acele ile ekmek ve ateş götürüyordum. Bazen gidip gelirken bahçe kapısından okulun içine bakıyordum sıra olmuş çocukları, öğretmenleri gördükçe bir tuhaf oluyordum ve hep okula gitmek hayali kuruyordum, ama bu hayalim hiç gerçekleşmedi Yeğenim, On bir yaşıma basmadan Babam ölünce Anamın ve Kardeşlerimin geçimi üstüme kaldı. Sağ olsun Memik ustam Allah ona rahmet etsin elini üstümüzden çekmedi bizi iyi kötü kolladı. İşte Daraba şeertliğin den sonra Tabçı oldum, tırnakçı oldum, derken ekmek pişirmeye geçtim, Askerlik, Evlilik derken bir fırın sahibi oldum ve bu günlere geldik çok şükür.

Sert mizaçlı Tapçı Hüseyin usta enli küreğine ekmekleri dizip fırının en köşesine attıktan sonra küreğin sapı bana ve müşterilere çarpmasın diye sesli bir şekilde “Sakın” diyerek bağırmış biz kendimizi biraz geriye atınca da küreğini hızlıca çekmişti. Bir müddet konuşmayan Hüseyin usta yine kirli önlüğüne alnında boncuk laşan terleri silerken çaktırmadan yaşaran gözlerini de bir çırpıda silip konuşmasına şöyle devam etmişti;

-Evet yeğenim fırıncılık zor iştir ama şimdi biraz kolaylaştı evvel daha zordu. Elektirik yoktu su yoktu. Hamur Hamurkarlar tarafından gece yarısı elde yoğurulur su kuyudan taşınırdı. Zor sanaat bu iş ama bunu da birileri yapmalı değil mi? Yoksa bu millet ekmeği nasıl yiyecek bu kadar tepsiyi kim pişirecek, lahmacunu böreği kim yapacak, çok şükür yeğenim bu günlerimize çok şükür. Ustalarımız bize derdi ki “Bu iş mübarek bir iş insanları doyuruyorsunuz bu işin kıymetini bilin una ekmeğe saygı gösterin” derlerdi.

Pişen patlıcan kebabımı ve üstüne koyduğum açma ekmeklerimi alıp sıcak fırından çıkıp eve giderken şu zahmetli işe katlanıp bilmem kaç derece Fırının karşısında saatlerce ter dökerek çalışan, milletin türlü kahrını çeken “Tapçı Hüseyin” amcaya ve diğer meslektaşlarına içimden teşekkür edip hayırlı ve bol kazançlar diliyordum.

                                                    ****** Bitti*****