Şu sıralar çevremde; “nerede o eski ramazanlar? Keşke yine o günleri tekrar yaşayabilsek!” diyenleri çokça görüyorum.
Ne değişti de düne olan özlemimiz arttı acaba?
Bana kalırsa Allah’ın Ramazan’ı aynı ramazan!
Oruç aynı oruç, ibadet aynı ibadet, cami aynı cami!
O hâlde değişen ne?
Değişen galiba biziz!
Değişen hayatımız, alışkanlıklarımız, dünyaya bakışımız.
Ruh dünyasından madde dünyasına terfi edin insanoğluna küçük şeylerin yetmez olması, anlamanı yitirmesi.
Gönlümüzün ferinin sönmesi, yüreklerimizin kararması!
Sahte kahramanlara, sanal ilahlara, dijital kurtarıcılara bel bağlamamız.
Gönül dünyasının huzurlu bahçelerinden, benliğin çukuruna yuvarlanmamız.
Acımasızlığın zirvelerinde gezinirken, birbirimize bakışımızın değişmesi.
Yokluktan varlığa terfi ettik. Gidemediğimiz yerlere gidiyoruz.
Mal, mülk gani gani. Tadamadıklarımızı tadıyoruz ama doymuyoruz!
Makam, şöhret, güç kör etti gözlerimizi!
Akrabalık, dostluk, arkadaşlık, komşuluk gibi gönül bağlarımızın ipini kopardık hepten!
Tuttuğumuz elin sahibini, selamını aldığımızın yüzü tanımaz olduk.
Kokladığımız çiçeğin kokusunu, bize merhametle bakan gözlerin sıcaklığını hissetmiyoruz artık.
Rahatlığı görünce geçmişi unutan…
Şükrü, teşekkürü, bereket versini defterden silen biziz.
Eskiyen, eskiten, yıpranan, yıpratan, bozan, yozlaşan biziz!
Gerçek şu! Her konuda samimiyetsiziz!
Dün hiç olmamış gibi, bugün hiç bitmeyecekmiş gibi, yarın hiç gelmeyecekmiş gibi yaşıyoruz.
Mübarek ayları sahte kutlamalara, güzelim ramazanın gecelerini eğlenceli festivallere, iftar saatlerini TV’lerin reyting, rant seanslarına dönüştüren biziz!
Kutsal bildiğimiz değerleri dünyanın malına takas eden insanoğlu, nasıl mutlu olabilir ki!
Hırslarımızın, iç güdülerimizin, dürtülerimizin, nefsimizin ardında ömür tüketirken bunun bedeli ne olacak kimin umurunda!
Şimdi de düne özlem duyuyor, bugüne bakıp sızlanıyoruz.
Eskisi günleri tekrar yaşayabilir miyiz?
Hiç Sanmıyorum! “Eski çamlar bardak oldu”.
Bildiğim bir şey varsa o da dünün dünde kaldı, yarında da bugünü arayacağımızdır.