Yaklaşan sonbaharla birlikte içimizde hüzün çiçekleri yine açmaya başladı.

Yazdan kalma bir günde yalnız başıma şu tenha parkta gezinirken tuhaf duygu seline kapılıyorum.

İşte bir sonbahara daha giriyoruz.

Hayret! Şu sararan yapraklar, hafiften soğuyan havalar ara sıra çiseleyen yağmur insanı adeta hüzne gark ediyor.

Boşuna bu mevsime “Hazan mevsimi” dememişler.

Ben mevsimleri hep insan ömrüne benzetirim;

Bahar, insanın çocukluk ve gençlik mevsimidir, kişi o mevsim de ne üşür nede sıcaktan bunalır, her şeyde masalımsı bir güzellik ulvi bir ruh hali vardır, bir gökkuşağı çepe çevre sarmıştır ruhları, insan o çağda bir düştedir adeta,

Yaz, kişinin yetişkinliğe adım attığı bir mevsimdir, artık hayatın toz pembeliği kalkar yavaş yavaş, masallar gerçeğe dönüşürken hayat gerçek yüzünü insana gösterirken zaman sorumlulukların ve zorlukların zamanıdır.

Sonbahar ise bir kapıdır ki, bu kapı gençliğe veda kapısıdır, bu kapıdan giren ler artık gençliğe veda eden, hayatın yüküyle yorgun düşen ve kışın yakın olduğunu bilen tecrübeli kişilerdir.

Kış mevsimi ise ömrün sona ereceğini bekleme mevsimidir, artık hayallerin, gelecek planlarının yerini geçmişteki hatıralar alır, oklar atılmış yaylar asılmıştır.

 

******************

 

 Sonbaharın soğuk yüzü, Güz mevsiminin sapsarı hüznü çöker üzerimize.

 Uzunca geçen sıcak ve hareketli yazın bitişini ve soğuk günlerin geleceğinin bir habercisi gibidir sonbahar.

Kış mevsiminden çıkan ağaçlar, havaların hafif hafif ısınması ve güneşin yakıcı sıcaklığıyla önce ufak ufak tomurcuklar vermişti sonra da beyaz ve pembe çiçeklerini ve yemyeşil taze yapraklarını doğaya salıvermişlerdi, kupkuru dallar yeşerirken, doğanın her tarafı da yem yeşil  bir bahçeye dönmüştü.

Kış uykusundan uyanan dallar ve otlar gibi çeşitli böcekler ve kuşlarda baharla beraber canlanıp bir daldan bir dala neşeyle uçarken herkes kendi lisanıyla bir cümbüş tutturmuş giderlerdi.

 Uzun ve sıcak bir yaz mevsimi bitip sonbaharın gelmesiyle beraber bu yemyeşil yapraklardan bazısı kızıllaşarak bazısı ise sararıp daha sonra tek tek dökülmeye başlamış, baharın gelmesiyle şen şakrak daldan dala uçuşan kuşların bile bu mevsimde sesi duyulmaz olmuştu.

İnsan kendini bu hüzünlü günlerde sığınacağı bir limana atmak ister, tıpkı çocukların ana kucağına sığındığı gibi.

Ve ister istemez anne kucağı gelir insanın aklına, belki de insan oğlunun sığınacağı en muhkem en müşfik kalesidir merhametli  ana kucağı.

Hem de riyasız, minnetsiz, karşılık beklemeden sadece bir avuç sevgi için açılan kucaktır ana kucağı.

Bir evlat için ana kucağı asude bir kuş yuvası misali dir, çocuk başını o kucağa bırakırken, annesinin nasırlı elleri saçlarını karıştırırken her ikisinin de mutluluğu doruğa ulaşmıştır.

Ah Sonbahar!, Hüzün mevsimi, kimlere ne hatırlatıyorsun acaba?.

Ahirete göçen büyükler ve sevilenler, unutulan veya unutan eski dostlar, hatıralar, anılar, olaylar, acılar, sevinçler, ayrılıklar, ihanetler, pişmanlıklar ve daha neler neler……

Ellerim cebimde, yerlerdeki dökülen sararmış yaprakları çiğneyerek gezerken yalnız başıma tenha bir parkta, hafifçe çiseleyen yağmur altında zihnimde hep hatıralar ve eski dostlarla geçirdiğim anılar var.  

Ey sonbahar! Tekrar tekrar işliyorsun kalplere hüznü, ayrılığı, acıyı ve en buruk hatıraları.

Unutulmuş isimler ve anılar geçiyor gözlerimizin önünden bir sinema şeridi gibi.

Şu sararmış yapraklar arasında gezinirken parklarda, aslında solan, ve dökülen her yaprakta kendi hüznümüzü, kendi ömür yapraklarımızın düşüşünü görür gibi oluyorum.

İşte şu parkta oturan ak saçlı yaşlı amca;

Dalgın ve ıslak gözleriyle neler arıyor acaba boşluk ta ? .

Hangi hatırayı yaşıyor acaba?, hangi eski dostu düşünüyor acaba? .

 Kırlaşmış saçları, buruş buruş elleriyle, ömrünü bitirip sessizce dökülen sararmış yaprakları seyrediyor, sanki kendi ömür sayfasından dökülen yapraklarmışçasına.

Şu sakin ve sessiz ihtiyar amcaya inat, parkta oynayan ve o oyuncaktan bu oyuncağa koşuşturan sanki  serçe sürüleri gibi cıvıldaşan çocuklar ne kadar da şen !.

Parkta zevkle oynayan çocukları; ne dökülen yapraklar ilgilendiriyor, ne soğumaya başlayan hava, nede kışın gelişi .

Ah sonbahar! ,

 Biliyorum, sen habercisisin ömrümün kışının.

Senin de mevsimin geçecek, hüzünlerle, sararmış yapraklarla ve soğuklarla.

Ve ben, kışımla baş başa kalacağım yine, hüznümle, yalnızlığımla, acılarım ve anılarımla.

Aslında görür gibiyim, şu parkta bütün hayatımı;

Cıvıltılarla oynayan şen şakrak çocuklar baharımı hatırlatırken bana,

Parktaki bankta oturan, hüzne gark olmuş bir şekilde nemli gözlerle bilinmezi seyreden yaşlı amca, bana kışımın geleceğini haber veriyor.

Ben ise bu acı gerçekler arasında geçmişimin anılarıyla, geleceğimin bilinmezleriyle hüzün içinde   sonbaharımı yaşayarak yürüyorum kışıma doğru.

Asırlık ağaçlardan dökülen onların göz yaşı misali yaprakları çiğneyerek.