Yol, menzile varmak için geçilen yer ve mesafedir.

Medeniyetler, üstünlük kurmak; ticari, ekonomik ve askeri gücü ellerinde bulundurmak için öncelikle yollar yapmışlar veya mevcut yolların kontrolünü sağlamaya çalışmışlardır. Bu nedenle yol hem toplumlar için hem bireyler için ayrı bir önem arz eder.

Ve neticede hepimiz yolcuyuz bu hayat yolunda.

Yollar ayrı olsa da herkesin bir yolculuğu vardır bu hayatta. Yol demek çile demek, özlem demek, kahır demek. Kimi için yol kavuşmaktan öte bir aşktır, kimi için ekmektir, kimi için emek…

‘Yollar seni gide gide tükendim,

Ayağıma diken battı gül sandım…’

 Ama her ne olursa olsun, en çok da hasret demektir yol. Hem yol gidene hem de yol gözleyene…

Bu sebepledir ki her yolun her yolculuğun bir hikâyesi vardır. Şiiri vardır dize dize hasret kokan, türküsü vardır ılgıt ılgıt sıla tüten. Yani yol bir kaderdir, bir hayattır akşam sofralarına buyur ettiğimiz. Göçmen kuşlar misali konar göçeriz bu dünyaya.

‘Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz,

Dünya senin vatanın mı yurdun mu?..’

Öyle yarım kalan yollar da yoktur. Yolculuk oraya kadardır aslında. Yoksa bu dünyada kim bitirebilmiş ki yürüyeceği yolu?  Uzundur incedir, sadece yürürsün…

‘Uzun ince bir yoldayım,

Gidiyorum gündüz gece…’

Ama ne tuhaftır ki hiç bitmesin isteriz yolun bütün derdine gamına rağmen. Ağlatır çoğu zaman vatandan firkat:

‘Çanakçı mülkünden sefer eyledim,
Bana gedim oldu yollar ağlarım.
Secer geldi vurdu şikâr eyledi,
Döker didelerim seller ağlarım…’

Oysa yol bir yanılgıdır yolcu için. Asıl marifet yoldaki tavrımızdır. Derdi kederi bize yoldaş kıldığında hoş tutabildik mi? Mutluluk ve sevinç elimizden tutarken şükredebildik mi? Bakabildik mi manzarasına yolun? Musibet isabet ettiğinde sabredebildik mi? Yoldaşlarımızla hemhal olup kadir kıymet bildik mi? Varacağımız menzil bizden ne bekler?

Yol onun varlık onun gerisi hep angarya….

‘İhdinas sıratel müstakim…’